en başarılı doktorlar
3 Haziran 2025 Salı
Damar Tıkanıklığı Artık Yaş Tanımıyor! Gençler de Risk Altında
Modern yaşamın getirdiği yoğun tempo, yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik, damar sağlığını her geçen gün daha fazla etkiliyor. Kalp krizinden felce kadar pek çok sağlık sorunuyla ilişkilendirilen damar tıkanıklığı, artık yalnızca ileri yaşların değil, genç bireylerin de karşısına çıkabiliyor. Sessizce ilerleyen bu tablo, erken fark edildiğinde önlenebilir ve yönetilebilir bir sağlık sorunu olarak öne çıkıyor.
Damar tıkanıklığının bölgesel belirtilerine dikkat çeken Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi’nden Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Aydın, “Tıkalı damarlar, vücudun hangi bölgesinde olduğuna bağlı olarak farklı belirtiler verir. En çok kalp (koroner arterler), beyin (karotis ve serebral arterler) ve bacak (periferik arterler) damarlarında tıkanıklık görülür. Kalp damarları tıkandığında; göğüs ağrısı (anjina) meydana gelir. Bu ağrı genellikle göğsün ortasında, baskı veya sıkışma hissi şeklindedir. Eforla artar, dinlenince geçer. Ayrıca hastalar; nefes darlığı, sol kola, çeneye, sırta yayılan ağrı, çarpıntı, soğuk terleme, mide bulantısı veya halsizlik, bayılma hissi gibi belirtiler verir. Bu belirtiler ani ve şiddetli olursa kalp krizi (miyokard enfarktüsü) habercisi olabilir. Beyin damarları tıkandığında ise; ani baş dönmesi, konuşma bozukluğu, yüzün bir tarafında düşme (asimetri), kolda veya bacakta ani güçsüzlük veya uyuşma (tek taraflı), özellikle tek gözde görme kaybı veya bulanıklığı, denge kaybı, yürümede zorluk gibi belirtiler meydana gelir. Bunlar genellikle inme (felç) veya geçici iskemik atak (TIA) belirtisidir. Bacak damarları tıkandığında ise; yürürken baldırda, uylukta veya kalçada kramp tarzı ağrı ve aralıklı topallama görülür. Bacaklarda soğukluk, solukluk, ayaklarda uyuşma, karıncalanma, ayakta veya parmaklarda iyileşmeyen yaralar, tüy dökülmesi, tırnaklarda kalınlaşma gibi belirtiler görülür. İleri evrede ise istirahat halindeyken bile ağrı görülebilir. Bu belirtileri yorgunluk ve halsizlik, özellikle erkeklerde cinsel fonksiyon bozuklukları gibi semptomlar takip edebilir.” Dedi.
Belirtilerden bir veya birkaçı varsa bile uzmana görünmekte fayda var.
Sıralanan belirtilere mutlaka kulak vermek gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Ünal Aydın, “Özellikle risk faktörü bulunan kişiler; sigara kullananlar, hipertansiyon hastaları, kolesterol yüksekliği olanlar, diyabet hastaları, ailede kalp-damar hastalığı öyküsü olanların mutlaka geciktirmeden uzmana görünmelerinde fayda vardır.” Şeklinde konuştu.
Tıkalı damarların açılması için ameliyat şart mı?
Tıkalı damarların açılması için her zaman ameliyatın şart olmadığını ifade eden Prof. Dr. Ünal Aydın, “Tıkalı damarların açılması her zaman şart değil. Eğer kişinin yan damarları gelişmişse ve o organın dolaşımını sağlıyorsa cerrahi olarak hiçbir şey yapmaya gerek yok. Öte yandan damar tıkalıdır ancak tıkanma yüzdesi yüksek değildir, dolaşımı da normal seviyedeyse bu hastalarda da cerrahi olarak hiçbir şey yapmaya gerek yok. Ancak yine de damarda bir plak oluştuğu için, yüksek risk faktörü grubunda oldukları için ilaç tedavisine mutlaka başlamak lazım. Öte yanda damar tıkandığında ve semptom oluştuğunda, bir işlem gerekliliği olduğunda; kişinin durumu, cerrahın bu olaya yaklaşımı, merkezin olanakları ve de damarın tıkanma seviyesi, tıkanma yüzdesi hatta tıkanma uzunluğuna bağlı olarak cerrahi ya da anjiyografik girişimden tercih edilir. Cerrahide plak çıkarılır, tekrar damar onarılır ya da suni ya da kişinin kendi damarıyla bypass yapılır. Anjioda ise damarlar bazen balonla açılır, bazen stent takılır. Bu da dediğim gibi yerine, uzunluğuna, çapına göre değişen bir durumdur.” İfadelerini kullandı
İleri yaş hastalığı değil.
Damar tıkanıklığı “ileri yaş hastalığı” gibi görülse de, süreç aslında genç yaşlarda başlıyor. Bu yüzden önlemler ne kadar erken başlarsa, o kadar etkili olur diyen Prof. Dr. Ünal Aydın, kadınlarda ve erkeklerde alınabilecek önlemleri şöyle sıraladı.
Erkekler 30, kadınlar 40 yaşından sonra önlem almalı!
Erkeklerde 35 yaşından itibaren damar sertliği (ateroskleroz) riski belirginleşmeye başlar. Özellikle sigara içen, yüksek kolesterolü olan, ailesinde kalp hastalığı öyküsü bulunan erkeklerde bu risk 30 yaş altına bile inebilir. Bu nedenle 30 yaşından itibaren düzenli kontroller ve sağlıklı yaşam alışkanlıkları şarttır.
Kadınlar ise östrojen hormonu sayesinde menopoz öncesi dönemde damar tıkanıklığına karşı nispeten daha avantajlı durumdalar. Ancak menopoz sonrası yaklaşık 45-55 yaş arası dönemde bu koruyucu etki azalır ve risk erkeklerle eşitlenir, hatta bazı durumlarda geçilebilir. Bu nedenle kadınlarda önlemler 40 yaşından itibaren aktif olarak devreye sokulmalı.
Bu grup 20 yaşından itibaren önlem almalı!
Ailesinde kalp-damar hastalığı olanlar, obezite, diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği gibi risk faktörleri taşıyanlar, sigara içenler ve hareketsiz yaşam sürenler, 20’li yaşlardan itibaren kalp damar hastalıklarına karşı mutlaka önlem almalı.
Damar sağlığını korumak için:
Sağlıklı ve Dengeli Beslenin
Trans yağlardan, margarinlerden, işlenmiş gıdalardan uzak durun.
Sebze, meyve, tam tahıllar, baklagiller, zeytinyağı, balık gibi doğal ve antioksidan açısından zengin besinleri tercih din.
Tuz ve şeker tüketimini azaltın.
Kızartmalardan kaçınıp, haşlama, buharda veya fırında pişirme yöntemlerini kullanın.
Düzenli Egzersiz Yapın
Haftada en az 150 dakika orta tempolu yürüyüş (günde 30 dakika, haftada 5 gün) önerilir.
Egzersiz, damarların esnekliğini artırır, kan akışını düzenler ve iyi kolesterolü yükseltir.
Sigara ve Tütün Ürünlerinden Uzak Durun
Sigara, damarları daraltır, pıhtılaşmayı artırır ve tıkanıklığa zemin hazırlar. Pasif içicilik bile damar sağlığını etkiler.
Stresi Azaltın ve Uyku Düzenine Dikkat Edin
Sürekli stres, damarların yapısını bozar. Gevşeme teknikleri, meditasyon, doğa yürüyüşleri ve yeterli uyku (6-8 saat) damar sağlığına olumlu katkı sağlar.
Kan Değerlerini Kontrol Ettirin
Kolesterol, trigliserit, kan şekeri ve tansiyon düzenli olarak ölçtürün.
Yüksek tansiyon ve diyabet kontrol altına alınmazsa damar yapısını bozabilir, bu yüzden mutlaka kontrol altına alın.
İdeal Kilonuzu Koruyun
Aşırı kilo, damarların iç yüzeyini zedeler, kalbi zorlar.
Özellikle bel çevresi yağlanması risk faktörüdür.
6 Mayıs 2025 Salı
Aşırı Terleme Ergenleri de Etkiliyor: Cerrahi Tedavi Çözüm Olabilir mi?
Ellerde, yüz bölgesinde ve koltuk altlarında görülen aşırı terleme yalnızca yetişkinleri değil, ergenlik çağındaki bireyleri de etkiliyor. Uzmanlara göre bu durum, özellikle genç yaş grubunda özgüveni zedelerken, sosyal hayata katılımı da ciddi şekilde sınırlayabiliyor.
Vücut ısısını dengeleme amacıyla gerçekleşen terleme, bazı bireylerde aşırı seviyelere ulaşabiliyor. "Hiperhidrozis" olarak adlandırılan bu durum, özellikle yaz aylarında yaşam konforunu oldukça azaltıyor. Ellerde, koltuk altlarında ve yüzde meydana gelen yoğun terleme, sosyal ilişkileri sekteye uğratabiliyor. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan, bu tür vakalarda cerrahi müdahaleyle başarılı sonuçlar elde ettiklerini belirtti. Aşırı terlemenin yalnızca erişkinlere özgü bir problem olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Demirhan, "Ergenlik çağında görülen hiperhidrozis, bireyin okul başarısından sosyal ilişkilerine kadar birçok alanı olumsuz etkileyebilir. Ellerdeki terleme o kadar yoğundur ki yazılı sınav kağıtlarını ıslatabilir, çocuklar el sıkışmaktan kaçınır, ellerini ceplerinde tutarak gizlemeye çalışırlar. Bu durum, ruhsal olarak yıpratıcı olabilir. Ergenlikte ortaya çıkan terleme, genellikle koltuk altı ve ellerde yoğunlaşır. El terlemesi doğumdan kısa süre sonra, koltuk altı terlemesi ise çoğunlukla ergenlik sonrası başlar. Bu nedenle belirtilerin ciddiye alınması ve uygun tedavi planlamalarının yapılması gerekir.” Dedi.
Cerrahi Müdahale Ne Zaman Gündeme Geliyor?
Cerrahi yöntemin kalıcı çözüm olabileceğini belirten Prof. Dr. Demirhan, “Cerrahi tedavi, genellikle 14 yaş üzeri bireylerde tercih ediliyor. Ancak bazı özel durumlarda daha erken yaşlarda da değerlendirilebiliyor. Bu karar ise vaka bazında, kişiye özel olarak veriliyor. Bu yöntemle el, koltuk altı ve yüzdeki terlemeyi büyük ölçüde ortadan kaldırıyoruz” dedi.
Tedavi Öncesi Detaylı Değerlendirme Şart
Aşırı terleme her zaman bir hastalığın belirtisi olmadığını ancak altta yatan nedenlerin değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Demirhan, “Hastaların öncelikle endokrinoloji uzmanı tarafından muayene edilmesi, tiroid fonksiyonlarının ve bazı metabolik değerlerin incelenmesi önemli. Tiroid bezinin fazla çalışması da terlemeyi artırabilir. Bu nedenle multidisipliner bir yaklaşım şart” ifadelerini kullandı.
Ameliyat Kalıcı Ama Herkes İçin Uygun Değil
Aşırı terleme tedavisinde kremlerden botoksa kadar pek çok yöntem bulunuyor. Ancak bu çözümler genellikle geçici. Kalıcı çözüm isteyenler için cerrahi bir seçenek olarak öne çıkıyor. Operasyon, göğüs kafesinin içinden geçen sempatik sinirlerin küçük kesilerle iptal edilmesi prensibine dayanıyor.
Ancak cerrahi girişimin de bazı riskleri bulunuyor. "Operasyon deneyimli bir ekip tarafından yapılmalı, çünkü göz sinirleri gibi hayati alanlara yakın bölgelerde çalışıyoruz. Yanlış bir müdahale göz kapağı düşüklüğü gibi komplikasyonlara yol açabilir" diyen Prof. Dr. Demirhan, operasyon sonrası nadiren de olsa başka vücut bölgelerinde terleme artışı (kompansatuar terleme) yaşanabileceğini vurguladı.
5 Ocak 2025 Pazar
Kalp ameliyatı olanlara uzmanından hayati sigara uyarısı…
Uzmanı uyardı! Herhangi bir kalp ameliyatı geçirmiş, stent ya da balon uygulaması yapılmış kalp hastalarının sigaraya yeniden başlaması hayati risk oluşturuyor.
Sigaranın içinde bulunan kimyasal ve zehirli maddelerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri saymakla bitmiyor. Uzmanlar özellikle kalp ameliyatı olmuş kişilere ciddi uyarılarda bulunuyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Aydın, kalp rahatsızlığı nedeni ile tedavi görmüş hastalara önemli uyarılarda bulunarak, “Herhangi bir kalp ve damar işlemi geçirmiş, stent, balon gibi uygulamalar yapılmış ya da ameliyat geçirmiş hastaların bu uyarıyı dikkate almalarını istiyorum. Bu hastalar ameliyat sonrası dönemi atlattıktan sonra genelde rahatlamış oluyorlar. Kendilerini rahat hissettikleri için de eski alışkanlıklarına dönebileceklerini düşünüyorlar. Özellikle sigaraya yeninden başlamaları hastalığın yeniden ve daha ciddi bir şekilde nüks etmesinin yanı sıra hayati risk de oluşturabiliyor” dedi.
Sigara doku harabiyetini artırıyor.
Kalp ve damar hastalarının sigarayı mutlaka hayatlarından çıkarmaları gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Ünal Aydın, “Kalp ve damar rahatsızlıklarında sigara önemli bir negatif etkendir. Kalp ve damar hastalığının artışına, ilerlemesine neden olmakta ve dokularda ciddi bir harabiyet yaratmaktadır. Dolayısıyla hastaların sigarayı mutlaka yaşamlarından çıkarmaları gerekmektedir. Biz genelde kalp ve damar rahatsızlığı çok ilerlemiş hastaların stent, balon, anjiyo ya da ameliyattan sonra sigarayı yüzde 99 bıraktıklarını görmekteyiz. Bu kişiler İyileşene kadar bu sigarasız döneme devam etmektedirler. Ancak işlemler başarılı olmuş hasta rahat ve normal yaşamına döndükten sonra sigaraya yeniden meyledebiliyor. Dolayısıyla bu yeniden sigaraya başlama dönemi normal bir hastanın, normal bir popülasyonun sigara içmesi gibi değildir. Bu hastaların damarlarına işlem yapılmış oluyor, ameliyat olmuş dokularda belli bir reaksiyon oluyor ve bu dokular sigaraya yeninden başlanması ile tahribatı artırmaktadır. Zaten işlem yapıldığı için altta yatan bir plak, altta yatan bir nekroz olduğu için problemli bir damarda damarın ikinci kez sigarayla tahribatı oradaki yangını, alevi artırmaktadır. Buna bağlı olarak da hastanın işlem sonrası uzaması planlanan sağlıklı ve konforlu dönemi tam tersine kısalmaktadır” şeklinde konuştu.
Sigara tamamen bırakıldığında damar daha uzun süre açık kalabiliyor.
İşlem yapılmış damarların uzun süre açık kalmasının sigaranın tamamen bırakılması ile mümkün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ünal Aydın sözlerine şöyle devam etti.
“Bu hastaların ameliyat sonrasında sigarayı tamamen bırakması hem genel vücut sağlıkları hem de kalp ve damar sağlıkları için çok önemlidir. İşlem yapılan bölgenin ve işlem yapılan damarın uzun vadede sağlıklı kalmasına çok büyük katkısı olmaktadır. Bu hastalara en büyük önerimiz en önemli önerimiz sigarasız dönemi tüm ömürlerine yaymalarıdır. Dokunun sağlığa ulaştırılmış olması, damarların normal akıma ulaştırılmış olması; damarların ve kalbin bu süreci sağlıklı ve sorunsuz bir şekilde devam ettirmelerine yardımcı olacaktır. Aksi halde burada hem akım, hem doku kanlanması tekrar bozulacak ve öncekinden daha fazla doku tahribatına neden olacağı için hastalık daha ilerlemiş bir şekilde kendini tekrarlayacaktır. Hastanın uzun vadede sağlığı için ve dokularının sağlığı için, yapılan işlemlerin uzun vadede başarısı için mutlaka sigarasız dönemi tüm hayatına yaymalı ve sigarayı bırakmalıdır.
2 Aralık 2024 Pazartesi
Robotik Cerrahi ile kalp hastaları daha hızlı iyileşiyor…
Son yıllarda teknolojinin de gelişmesi ile kalp ameliyatlarında uygulanan Robotik Kalp Cerrahisi, çok başarılı sonuçlar veriyor. Yaş sınırı olmaksınız tüm uygun hastalarda uygulanabilen yöntemle, hastalar sosyal yaşamlarına çok hızlı bir şekilde dönüş sağlayabiliyor.
Robotik Kalp Cerrahisinin inceliklerini anlatan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ünal Aydın, ”Robotik kalp cerrahisi, robotik enstrümanların cerrah tarafından kontrol edilerek yapılan kalp cerrahisi yöntemidir. Buradaki esas mesele kalbe insan elinin veya enstrümanların girmediği, yalnızca küçük deliklerden robot kollarının girdiği ve bu kolların da cerrah tarafından kontrol edildiği, bu şekilde de ameliyatın yapıldığı bir yöntemdir. Robotu cerrah çeşitli kollar aracılığıyla yönlendirir. Böylece robot kalbin içerisinde yerleştirildiği bölgede, hangi ameliyatın yapılması gerekiyorsa (kapak, kalpteki deliklerin kapatılması, damarların hazırlanması) o işlemi yerine getirir. Robot kolları buna göre uygun şekilde cerrah tarafından yönlendirilerek işlem yapılır. Bu ameliyatın bize getirisi; küçük kesilerden büyük ameliyatların yapılmasıdır. Dolayısıyla kan kaybının, cilt deformasyonunun azaltılması ve hastanın ameliyat sonrası solunum fonksiyonlarının ve yaşam konforunun yükseltilmesi sağlanmaktadır. Bu hedefler doğrultusunda robotik kalp cerrahisi efektif bir şekilde kullanılabilir ve hastalar bu işlemlerden sonra başarılı sonuçlarla normal hayatlarına etkili ve hızlı bir şekilde dönebilir.” dedi.
Robotik kalp cerrahisi sonrası sosyal yaşama dönüş hızlı bir şekilde gerçekleşiyor.
Robotik Kalp Cerrahisinin avantajlarına değinen Prof. Dr. Ünal Aydın, “Robotik Kalp Cerrahisinde kesiler küçük olduğu için ve ana göğüs kemiği kesilmediği için, hastalar normal vücut fonksiyonlarını rahatlıkla yerlerine getirebilmektedirler. Dönme hareketi, ayağa kalkma, yürüme, yatak içerisinde sağa sola dönme, araç kullanma, ayakkabı bağlama gibi faaliyetlerini rahatlıkla yerine getirebilmektedirler. Hatta hastalar yük taşıma konusunda da bir sıkıntı yaşamazlar. Öte yandan hastaların performansları kısa zamanda yerine gelebilmektedir. Bu ameliyatlarda sadece kesilerin küçük olması değil, aynı zamanda küçük kesilerden ötürü kan kaybının az olması, kemik kesisinin olmaması itibariyle de göğüs stabilitesinin, göğüs anatomik pozisyonunun korunmasının çok olumlu etkisi vardır. Dolayısıyla hastalar hem kozmetik açıdan daha verimli bir ameliyat süreci geçiriyorlar hem de performans anlamında yine yüksek kapasiteyle ameliyatı bitirip normal hayatlarına dönebiliyorlar.” şeklinde konuştu.
Robotik kalp cerrahisi hangi ameliyatlarda kullanılabilir?
Prof. Dr. Ünal Aydın Robotik Kalp Cerrahisi ile ilgili verdiği bilgilere şu sözlerle devam etti.
“Robotik yöntemle tüm kapak operasyonları yapılabilir. Kapakların değişimi, kapakların tamiri rahatlıkla yapılabilir ve efektif bir şekilde bu işlemler gerçekleştirilebilir. Bypass ameliyatlarında damarların hazırlanması, gerektiğinde damarların birbirlerine anastomoz edilmesi ve tüm bypass işlemleri gerektiğinde robotla yapılabilir. Kalpteki doğumsal deliklerin kapatılması, aynı zamanda anormal damar yerleşimlerinin bir kısmının yine robotla yapılabilmektedir. Bunun dışında kalp içerisinde yerleşmiş kitleler olduğunda bu kitlelerin çıkarımı da yine robotla etkili bir şekilde yapılabilmektedir. Bu operasyonlar bize geniş bir operasyon spektrumu sunmaktadır. Dediğim gibi, bu spektrum içerisinde de cerrahi ekibin tecrübesi, teknolojik donanım ve hastanın anatomik ve hemodinamik uygunlukları itibariyle değerlendirmeler yapılır. Dolayısıyla uygun hastada işlemler başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilir.
Robotik Kalp Ameliyatlarında ameliyat süresi nedir?
Ameliyat süresi aslında standart ameliyat süresi kadardır. Yani ortalama bir ameliyat, anestezi hastayı teslim ettikten sonra sürdüğü gibi, 3 - 4 saat gibi bir sürede bitirilmektedir. Ama çoklu operasyonlar olabilir. Bu çoklu operasyonlarda da süre artabilir. Ama standart ameliyat süresini yine de aşmamaktadır. Fast track protokol yani hastayı hızlı uyandırma ve aktive etme yöntemi de uygulanabilir. Bu yöntem yüksek performanslı hastada başarılı bir ameliyatı takiben ameliyathaneden hiç çıkmadan solunum cihazından ayrılmakta, uyandırılmaktadır. Takiben yoğun bakıma uyanık olarak alınmakta ve 2 – 3’üncü saatte de yürütülmektedir. Dolayısıyla ilk 24 saati beklemeden hasta 5 - 6 saat içerisinde ayakta olabilmektedir. Bu fast track protokolünün uygulanması için hem anestezi doktorunun ve anestezi ekibinin hem de cerrahi ekibinin işbirliği halinde olması gerekmektedir. Bu yöntemle hasta 5 - 6 saat içerisinde yürür hale gelmektedir. Bu protokolün uygulandığı hastalar 2 - 3 gün içerisinde taburcu olma seviyesine gelebilir. Ancak normal konvensiyonel yöntemle ameliyatın birinci günü uyanmış, yine faaliyetleri - fonksiyonları hızlı bir şekilde fizyoterapi aracılığıyla yerine getirilmişse, hasta dördüncü günde de taburcu olabilir.
Robotik Kalp Cerrahisi ileri yaş hastalara da uygulanabilir.
Bu konuda insanın ilk aklına gelen, “Acaba yaş bir sınır mıdır?” sorusu oluyor. İleri yaşlı hastalarda yapılır mı, yapılmaz mı konusunu merak ediyorlar. Robotik Kalp Cerrahisinde yaş bir sınır değildir. Hatta bizim 15 - 14 yaşında hastalarımız olduğu gibi 70 - 80 yaşında hastalarımız da oluyor. Yaş bir sınır değildir. Ama sınır olan bazı şeyler vardır. Eğer doğumsal anomalilerle karşılaşmışsak, anatomik olarak bu anomaliler bizim kollarımızı oraya yerleştirmemize engel oluyorsa ya da ameliyata hiç başlamadan tomografiyle ya da direkt bakış açısıyla ciddi yapışıklıklar görmüşsek, akciğerlerle ilgili problemler görmüşsek, robotik kolları yerleştirmesine göğüs boşluğu izin vermiyorsa bu koşullarda robotik cerrahi yapılmayabilir. Hasta sadece bir ya da iki konu üzerinden değil, bütün olarak değerlendirilir. Robotik kalp cerrahisi ile ilgili parametreler açısından süzgeçten geçirilir ve bu konuda karar verilir. Ama ön yargı olarak yaşın olması, çeşitli kronik hastalıkların olması herhangi bir şekilde robotik kalp cerrahisi için engel değildir. Cerrahi ekip hastayı çok yönlü değerlendirir ve de ona göre kararını verir.
27 Kasım 2024 Çarşamba
Kış aylarında Bronşektazi hastaları daha dikkatli olmalı!
Tekrarlayan soğuk algınlığı, iltihaplı, kanlı ve kötü kokulu balgam, nefes darlığı, çomaklaşmış parmaklar Bronşektazinin başlıca belirtileridir. Uzmanlar kış aylarında Bronşektazi hastalarını daha dikkatli olunması konusunda uyarıyor. Peki hangi önlemleri almak gerekir, koruyucu tedbirler neler? Prof. Dr. Özkan Demirhan anlattı.
Bronşektazinin oluşum nedenlerini anlatan Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Bronşektazi hava yollarımızın (akciğerlerimize doğru ağaç dalları gibi dallanan solunum sistemimizin) hasar görmesi ve genişlemesi ile oluşan akciğer rahatsızlığıdır. Hasarlı hava yolları, akciğerlerde biriken sekresyonu (mukusu) temizleyemez. Bu durumda bakteriler ve virüs gibi enfeksiyon ajanları bu sekresyonun içinde çoğalır ve akciğerlerimizde daha fazla iltihaplanmaya ve hasara neden olur. İşte bu durumda akciğer içinde genişleyen ve hasar gören yapıya Bronşektazi denir. Bronşektazi, hava yolu hasarının iki aşaması nedeniyle oluşur. İlk aşamada hasar veya instrüksiyon, akciğerleri etkileyen bir enfeksiyon, inflamatuar bozukluk veya başka bir rahatsızlıktan kaynaklanır. Bronşektazili hastaların yaklaşık yüzde 40’ı kadarında ilk nedeni bilmez. Bu inflamasyonu takiben, akciğerlerimize daha fazla hasar veren iltihaplanma ve tekrarlayan enfeksiyonlar geçirme olasılığımız artar ve bundan sonra akciğerimizde bir kısır döngü oluşur.” Dedi.
Bronşektazinin belirtileri nelerdir?
Bronşektazinin belirtilerini sıralayan Demirhan, “Bol miktarda balgam çıkarma ve iltihaplı (İrinli) öksürük. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonları ve soğuk algınlığı. Kötü kokulu balgam. Nefes darlığı (dispne). Hırıltı – Kanlı balgam (hemoptizi). Tırnakları kıvrık şişmiş parmak uçları (çomaklaşması). Belirtilerin o kadar kötü olmadığı zaman dilimleri olabilir ve ardından belirtiler kötüleştiği için bir alevlenme yaşayabilir hastalar. Alevlenme belirtileri ise şunlardır: Aşırı yorgunluk (bitkinlik). Ateş, titreme. Artan nefes darlığı. Gece terlemeleri. Küçük çocuklarda gelişme geriliği gibi belilerdir.
Bronşektazinin ilk hasarını başlatan bazı özel nedenler şunlardır: Kistik fibrozis (ABD’de ve batı ülkelerinde en sık neden). Mikobakteriyel enfeksiyonlar, MAC enfeksiyonları veya tüberküloz (TB) gibi (Dünya çapında en sık neden). Romatoid artrit (RA), inflamatuar bağırsak hastalığı (IBD), lupus (SLE) ve Sjögren sendromu gibi otoimmün veya inflamatuar bozukluklar. Hava yollarını tıkayan ve mukus temizliğini engelleyen yabancı cisimler, tümörler veya lenf düğümleri. Bağışıklığı azaltan ve enfeksiyon riskini artıran durumlar (HIV ve hipogamaglobulinemi gibi). Primer siliyer diskinezi. Organ nakli. Nakil ilaçları bağışıklığı azaltır ve enfeksiyon ve bronşektazi riskini artırabilir. Alerjik bronkopulmoner aspergilloz (ABPA), bir mantar türüne karşı alerji. Radyasyondan kaynaklanan fibrozis (veya skar dokusu). Alfa-1 antitripsin eksikliği gibi nedenlerdir.” şeklinde konuştu.
Kış aylarında risk artar!
Bronşektazi hastalarının kış aylarında daha dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Bronşektazi hastaları için kış ayları daha dikkatli olunması gereken aylardır. Bu aylarda enfeksiyon riski artar ve soğuk hava solunum yollarını daha fazla etkileyebilir. Kış aylarında grip, nezle gibi viral enfeksiyonlar yaygınlaşır. Bronşektazi hastalarının akciğerlerinde mukus birikimi olduğundan, bu enfeksiyonlar daha kolay gelişebilir ve hastalık ilerleyebilir. Enfeksiyonlar, hastalığın alevlenmesine neden olabilir ve akciğer fonksiyonlarını daha da zayıflatabilir. Soğuk hava solunum yollarını daraltarak bronşlarda spazmlara neden olabilir. Bu da nefes darlığını artırabilir ve hastalığın kontrolünü zorlaştırabilir. Ayrıca, soğuk havanın neden olduğu kuruluk, mukusun daha yapışkan hale gelmesine yol açabilir, bu da balgamın atılmasını zorlaştırır. Bronşektazi hastalarının bağışıklık sistemi genellikle daha hassastır. Kış aylarında bu sistemin enfeksiyonlara karşı direnci azalabilir. Kış aylarında daha fazla kapalı ortamlarda bulunmak, virüs ve bakterilere maruz kalma riskini artırır.” şeklinde konuştu.
Bol sıvı tüketin, soğuk havadan korunun, solunum egzersizi yapın…
Soğuk havalarda bronşektazi hastalarının alması gereken önlemleri sıralayan Prof. Dr. Özkan Demirhan, sözlerine şöyle devam etti.
Koruyucu tedbirler alın
Öncelikle doğumdan itibaren aşılar düzenli ve zamanında yapılmalıdır. (Boğmaca, kızamık gibi önlenebilir hastalıklar için ). Erişkin yaşlarında ise pnömokok ve grip aşılarımızı düzenli yaptırmalıyız. Düzenli check-up yaptırmalıyız. Düzenli egzersiz yapmalıyız ve sağlıklı beslenmeliyiz. Sigara dumanı, buhar, duman ve gazlar gibi akciğerlerinize zarar verebilecek şeylerden uzak durmalıyız.
Bulunduğunuz ortamı nemlendirin.
Evde bir nemlendirici kullanarak hava kuruluğunu önleyebilirsiniz.
Solunum egzersizleri yapın.
Solunum fizyoterapisi, balgamın daha kolay atılmasını sağlar. Günlük nefes açıcı egzersizler yapılabilir.
Bol sıvı tüketin.
Mukusun incelmesine yardımcı olmak için bol miktarda su içmek önemlidir.
Soğuktan korunun.
Dışarı çıkarken atkı ve maske gibi koruyucu kıyafetler kullanın. Ani sıcaklık değişimlerinden kaçının.
Düzenli kontrolleri ihmal etmeyin.
Düzenli kontrolleri aksatmayın ve alevlenme belirtilerinde hemen sağlık uzmanına başvurun.
Bronşektazi nasıl tedavi edilir?
“Bronşektazi maalesef tamamen tedavi edilemez, ancak semptomları tedavi edebilirsiniz. Tedavide temel prensip bronşektazide oluşan sekresyonları yani mukusu temizleyerek enfeksiyonları tedavi etmektir. Hastalığın ciddiyetine bağlı olarak, medikal yani ilaç tedavisi veya akciğer refabilitasyonuna yönelik fizik tedavi önerebilir. Ayrıca sekresyonlarda kurtulmanıza yardımcı olan tıbbi cihazlar da kullanılır.
Bronşektazi altta yatan bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, bu durumu tedavi etmek semptomların düzelmesine yardımcı olabilir. Lokal yani yaygın olmayan bir bronşektazi alanı varsa cerrahi kesin çözümdür. Özellikle minimal invazif cerrahi (VATS veya Robotik cerrahi) hastalara uygulamaktayız.”
17 Ekim 2024 Perşembe
Lipödem nedir? Tedavisi var mı? Lipödem için önlem almak mümkün mü?
Hayati bir tehdit oluşturmuyor ancak görüntüsü itibari ile hastaları estetik olarak son derece rahatsız ediyor. Özellikle kadınlarda ergenlik, hamilelik veya menopozda alevleniyor. Vücuttaki yağ dokusunun anormal şekilde birikmesiyle oluşan kronik bir rahatsızlık olan lipödem, tedavi edilmezse ileri yaşlarda yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Lipödemle alakalı en çok sorulan soruların cevaplarını Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Uğur Cangel yanıtladı.
Lipödemin hem kadınlarda hem erkeklerde görülebildiğini ancak kadınlarda oranın çok daha yüksek olduğunu belirten Dr. Uğur Cangel, “Lipödem, genellikle kadınları etkileyen ve vücuttaki yağ dokusunun anormal bir şekilde birikmesiyle karakterize olan kronik bir rahatsızlıktır. Özellikle bacaklar, kalçalar ve bazen kollar gibi alt ekstremitelerde simetrik yağlanma olur, ancak ayaklar genellikle etkilenmez. Bu durum genellikle ergenlik, hamilelik veya menopoz gibi hormonal değişiklikler sırasında ortaya çıkar veya kötüleşir.” dedi.
İki bacakta şişlik, ağrı ve morarma oluşur.
Lipödemde meydana gelen belirtileri sıralayan Dr. Uğur Cangel, “Belirtileri birkaç başlık altında inceleyebiliriz. Simetrik yağ birikimi dediğimiz durumda, genellikle her iki bacakta eşit yağ birikimi görülür. Ayrıca etkilenen bölgelerde ağrı, hassasiyet ve basınca duyarlılık oluşabilir. Ödem yine belirgin belirtiler atasında yer almaktadır. Ayakta uzun süre kalındığında şişlik artabilir, ancak bu genellikle gece boyunca azalır. Aynı zamanda kolay morarma da lipödemin belirtilerinden biridir. Cilt altındaki dokularda artan damar kırılganlığı nedeniyle kolayca morarma görülebilir. Lipödemin bir diğer belirtisi de cilt değişiklikleridir. Cilt dokusu normalden daha yumuşak olabilir ve portakal kabuğu görünümü olabilir.” şeklinde konuştu.
Lipödem ile obezite arasındaki fark…
Lipödemin tanı yöntemlerine, alınabilecek önlemlere ve uygulanan güncel tedavilere yönelik bilgi veren Dr. Uğur Cangel sözlerine şöyle devam etti.
Lipödemin tanısı, genellikle hastanın şikayetlerinin dinlenmesi ve fiziksel muayene ile konulur. Ultrasonografi gibi görüntüleme teknikleri, lipödemi diğer rahatsızlıklardan ayırmaya yardımcı olabilir. Lipid testleri ve biyopsi gibi ek testler de nadiren kullanılabilir.
Aile öyküsü varsa, diğer bireylerde de görülebilir.
Lipödemin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlığın önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Ailede lipödem öyküsü olan bireylerde bu rahatsızlığın ortaya çıkma riski daha yüksek olabilir.
Diğer hastalıklardan ayıran özellikleri nelerdir?
Obezite: Lipödemde yağ dağılımı asimetrik değildir, bacaklar orantısız şekilde daha kalın olabilir. Obezitede ise genel bir kilo artışı ve yağ birikimi söz konusudur.
Lenfödem: Lipödemde şişlik ayakları genellikle etkilemez, ancak lenfödemde ayak ve parmaklar da etkilenebilir.
İlerleyen yaşlarda sağlık sorunlarına neden olabilir.
Lipödem yaşamı tehdit eden bir durum olmasa da, ilerlediğinde yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir ve hareket kısıtlılığına, depresyona ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir.
Tedavi Edilmezse Ne Olur?
Tedavi edilmezse lipödem ilerleyebilir, lenfödem gelişme riski artar, hareket kabiliyeti azalabilir ve ağrılar daha da kötüleşebilir. Bu durum ayrıca psikolojik stres ve özgüven kaybına yol açabilir.
Önlem Almak Mümkün mü?
Kesin bir önleme yöntemi olmasa da, dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve sağlıklı yaşam tarzı ile semptomlar hafifletilebilir. Lipödemin erken dönemde tanınması, ilerlemesini yavaşlatabilir.
Lipödemin Tedavisi
Lipödemin yönetimi ve tedavisi kişiye özel olarak planlanmalıdır ve uzman bir sağlık profesyonelinin rehberliğinde olmalıdır. Lipödemde kişiye özel birkaç farklı tedavi yöntemi uygulanabilmektedir. Bunlardan bir tanesi kompresyon giysileridir. Bu giysiler şişliği azaltmaya yardımcı olur. Bir diğer tedavi yöntemi de manuel lenf drenajı yöntemidir. Bu yöntem lenf akışını artırarak ödemi azaltır. Liposuction da plastik cerrahlar tarafından uygulanabilen bir diğer tedavi yöntemidir. Bu yöntem ile yağ birikimini azaltmak amaçlanır.
Ayrıca fiziksel terapi ve egzersiz de hareket kabiliyetini korumaya ve ağrıyı hafifletmeye yardımcı olabilir.
21 Eylül 2024 Cumartesi
Her iki kalp kapağını da Mitraclip ve Triclip yöntemleri ile aynı seansta tamir ettiler…
Kalp kapak hastaları nefes almakta zorluk, halsizlik ve yürüme güçlüğü gibi yaşam kalitesinin düşüren pek çok komplikasyon ile karşı karşıya kalıyor. Son dönemde uygulanan girişimsel yöntemler ise ameliyat şansı bulunmayan hastalara umut oluyor.
İstanbul’da yaşayan 64 yaşındaki Alim Çelikcan da o hastalardan biri. Hem mitral kapağında hem de triküspit kapağında ileri derecede kaçak olan hastanın, nefes darlığı ve halsizlik şikayetlerinden dolayı yaşam kalitesi oldukça düşmüştü. Mitraclip ve Triclip yöntemlerinde proktorluk seviyesinde olan ve gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında pek çok ülkede kazandığı vaka tecrübeleri ile tanınan Kardiyoloji uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş’e başvuran Alim Çelikcan, Antalya’da yapılan başarılı bir işlemin ardından mutlu bir şekilde taburcu oldu.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kalp kapak hastalıklarının tedavisinde ameliyatsız yöntemlerin tercih edildiğini söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Ateş, “Ameliyatsız yöntemler, özellikle nefes almakta zorlanan hastaların nefesinin düzelmesini sağladığı gibi hareketlerinin de rahatlamasına yardımcı olur. Yöntem ayrıca uzun vadede kalbin bozulmasını önleyebilecek çok önemli bir yaklaşım haline geldi" dedi.
Çelikcan’ın hem triküspit kapağında hem de mitral kapağında sorun olduğu için aynı seansta iki kapağa da müdahale ederek tamir ettiklerini ifade eden Dr. Ateş, “Mandallama yöntemi dediğimiz Mitraclip ve Triclip yöntemleri ile her iki kapağı da aynı seansta tamir ettik. İşlemden sonra hastanın nefes ve hareket kapasitesi önemli ölçüde arttı. Ertesi gün yaptığımız kontrollerde her şeyin normal olduğunu görünce hastamızı gönül rahatlığı ile taburcu ettik.” İfadelerini kullandı.
“Bir günde hayatım değişti.”
Hasta Alim Çelikcan da, “Bir günde hayatım değişti. Bir gün önce nefes alamıyordum, gözümü dahi açamıyordum. İstanbul’dan Antalya’ya zor geldim ama şimdi rahat nefes alıyorum, ayağa kalktım, yürümeye başladım. Bu benim için inanılmaz bir olay.” Dedi.
Mitraclip ve Triclip Yöntemleri nedir? Nasıl Uygulanır?
Mitraclip Metodu anjiyo yöntemiyle uygulanıyor. Göğüste hiçbir kesinin olmadığı, kasıktan yapılan bu işlem 1-1,5 saat sürüyor. Bu yöntemle aynı anjiyo gibi sağ kasıktaki toplardamardan girerek mandallama yöntemi ile mitral kapak tamiri yapıyoruz. Mitral kapak ön ve arka yapraktan oluşuyor. Anjiyo metoduyla kateterle kasık toplardamarından girilip, karın içindeki büyük toplardamara geçilerek kalbe ulaşılıyor. Sonrasında damar içindeki kateter kanalıyla mitral kapak seviyesine kadar mitraclip cihazı ulaştırılıyor. Mitraclipin kanatları bu noktaya ulaştığında açılıyor. Problemli olan kalp kapak kısımları mitraclipin kanatları altına alınıyor ve hedeflenen kapak yapısı sağlanınca dikişler karşılıklı olarak tutturuluyor. Bu noktada kapakta yeterli kapanma sağlandığı test ediliyor. Bu şekilde kapak tamir edilmiş oluyor ve hastalar 1 gün sonra normal hayatlarına dönmek üzere taburcu ediliyorlar. İşlem sonrasında hastaların öncelikle kalbe bağlı nefes alamama, nefes düzensizliği yakınmalarında azalma meydana geldiği gibi, kalp büyümesi duruyor ve hastaların hareket kapasiteleri artıyor.
TriClip tedavisi mitral kapak yerine triküspid kapak dediğimiz kapağa MitraClip tedavisine benzer şekilde klips yerleştirilmesi ( mandallama) prensibine dayanan bir tedavi yöntemidir. MitraClip tedavisinde olduğu gibi benzer hazırlıklar yapıldıktan sonra üç yaprakçığı bulunan triküspid kapağın uygun yaprakçıklarının klips ile birleştirilmesi ve kapak kaçağının azaltılması temel tedavi hedefidir. Bu yöntemde de hasta kısa sürede iyileşip günlük yaşamına çok daha enerjik ve sağlıklı bir biçimde dönebilmektedir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)